Ferdi Tayfur Hayatı
 





Ferdi
Tayfur'un Hayati ;


''Adana'da dogdum. yoksul bir ailenin çocugu olarak dünyaya geldim. Adimi o dönemlerin ünlü sanatçisi FERDI TAYFUR'dan esinlenerek koymuslar '' 1945 Yilinda Adana'nin Hürriyet Mahallesi 381. sokakta Nezihe ablanin tek gözlü kerpiç evinde dünyaya geldim.Benden önce Tayfur isimli kardesim varmis ve alti yasindan zehirli sitma hastaligindan kurtulamayarak ölmüs. Simdi 4 kardesiz. Ikisi kiz Ikisi erkek. Benden büyük bir agabeyim var adi Sermet. Küçüklerim ise Nafia ve Nerime, Annemin adi Serife, babmin adi ise, Beyköylü Cumali.

Beykozlu Cumali'nin Ogluyum..

Sonradan annem anlatmisti. Eger agabeyim Tayfur ölmeseymis, belki de ben simdi dünyada olmayacikmisim. Öylesine yoksul bir durumdaymisiz ki ailem o yillar, beni dogurmak istememis annem. Aldirmayi kafasina koymus. Ama babam kendini içkiye vermis oglunun ölümü nedeniyle. Ve anam da o izdirapla beni karninda unutmus. Zorunlu olarak dogdugum zamanda , ölen ogularinin adinin önüne bir Ferdi eklenmis, simdiki kimligime kavusmusum. Alti yasindayken babmi kaybettim. 29 yasindaki ''Beyköylü Cumali '' beni , 3 kardesimi ve annemi terkedip göçtü bu dünyadan. Simdi hayal meyal animsiyorum babami. Ve hiç aklimdan çikmiyor o dev yapili efsane kahramani babam. Özlüyorum ve sik sik rahmetli annemden, henüz taniyamadigim babamin öyküsünüdinlemek istiyorum. Ama ilk sözcüklerle birlikte aglamaya basliyor. Sonra pisman oluyorum annemi üzdügüm için. '' Dur anlatma anam aglama söz bir daha babami sormayacagim sana '' diyorum. Bir yandan hiçkiriklara bogulan anam, yinede susmak bilmiyor ve kesik kesik cümlelerle basliyor '' Beyköylü Cumali'nin'' öyküsünü dile getirmeye: '' Baban topragi olmayan, cebinde besparasiz bir köylüydü. Birbirimizi delicesine severek evlendik.Hapisten henüz çikmisti.Bir dügün gecesinde göz göze geldik ve beni istetti. O denli mert bir insandi ki, tüm çevre halki ona siginirdi. Bilekli ve yürekliydi. Zaten hapisede o yüzden düsmedi mi ? Halasinin kocasi askerdeyken halasina bir adam musallat olmus. Cumali' ye haber salmis kadin. '' gel beni bu adamin elinden kurtar '' diye. O da biçagi kaptigi gibi adamin pesine düsmüs. Ve biçaklamis. Karinca bile incitmezdi ama, namusunuda düskündü. Namusu için dünyayi yikardi. Tabii Jandarmalar hemen tutuklayip hapise atiyorlar. Bir kaç yil yatip çikiyor. Çikar çikmaz da evleniyoruz. Iste o günden bugündür de nami '' Beyköylü Cumali'ye'' çikiyor. Sonra evliyken askere çagiriyorlar. Sen o zaman 4 yasindaydin. Hatirlamazsin, baban çok senden ayri kaldigina üzülerek gitti askere. Hiç unutmam sabah erkenden kalkip seni uyandirdi ve dakikalarca sarilip sarilip öptü.

Yoksullukla Ilk Tanisma..

''Bu çocuga iyi bak ileride büyük adam olacak hanim'' diyerek tahta bavulunu alip yola koyuldu Arkasindan su döktük. Sen uykulu gözlerle babana el salladin. Neden sonra bir aglamaya basladin ki susturabilene askolsun. Ille '' baba baba '' diye tutturmustun. Komsular. akrabalar güçlükle susturdular seni. Her aksam seni ve agabeyini alip gezmeye götürürdü baban. Sen mi yoksa Sermet mi , bilemiyorum, geçmis gün unutmusum. Bir gün bir oyuncakçi dükkaninda bir kamyon görmüssünüz. Ayrilmak bilmemissiniz dükkanin vitrininden. Çekistirip duruyormussunuz babanizi '' kamyonu al '' diye. O gün Cumali eve geldiginde yüzü sapsari, gözleri öfkeden firlayacak gibi... o dev yapili adam adeta çocuk gibi agliyordu karsimda. Lanet ediyordu böyle hayata böyle yasamaya. Sizlere o kamyonu alacak parasi olmadigi için sabaha kadar uyuyamadi. Sigara üzerine sigara yakti. Gezinip durdu odanin içinde. Bir ara yaniniza gelip ikinizi de oksadi, saçlarinizdan. Ay isigi tam Cumali'nin üzerine vurmustu. Hani musluktan su damlar ya, iste öylece gözlrinden yaslar damliyordu, yanaklariniz üzerine. Sizler ise misil misil uyuyordunuz. Bana dönüp '' su küçümenlere bak. Kim bilir belkide rüyalarinda o kamyonu görüyorlardir simdi. Allah belasini versin bu kahpe dünyanin. Ahh! sefil para. Rezil ettin beni be ! '' '' Hadi yatsana artik Cumali Efendi. Yarin ola hayrola. ÇOcuktur onlar isterler. Ne üzüntü ediyorsun kendine'' O hala '' Niçin, niçin ? '' inliyor, haykiriyordu. Onu izlerken yüregim parçalaniyordu. Benim de içimi bir hüzün kaplamisti. Insan bazen öyle oluyor ki, yoksullugu unutuveriyor. Sanki Allah buyruguymus gibi herseye razi gösteriyor. Ama çaresizlige düstügün zaman da isyan ediyorsun, yumruklarini havaya kaldirip onulmaz acini göge dogru yükseltiyorsun. Iste böylesi bir garipligimiz vardi Adana'da.

Anamin nasirli ellerini iki elimin arasina almis öpüyordum. Tarnisal bir anlam kazanmisti yüzü. Saçlarinin ak telleri gözlerinin üzerine düsmüs, tere ve yanaklarindaki islakliga yapisip kalmisti. O anda odaya ilk kizim Tugba girmisti. KUcaginda yiginla oyuncak vardi. Getirip hepsini odanin ortasina döktü. '' Allah bunlara yoksulluk göstermedi. Ey büyük Allah, sen ne kadar Kadirsin. Beni su yavrularimdan ayirma'' diyerek duvalar etmeye baslamisti rahmetli anam. O kadar büyük sarsinti geçiriyordu ki, karsimdaki yasli kadin bu duruma son vermek istiyordum. Ama o bir defa baslamisti anlatmaya. Öyküyü yarida kesmek adeta babama ihanet gibi geliyordu. Bir süre sustu. Tugba'nin yanina giderek onu sevip oksamaya basladi... Disarida hafif bir rüzgar vardi. Perdeler bayrak gibi dalgalaniyordu. Bir sigara yakip pencerden disariya bakmaya koyuldum. Deniz gülüyordu adeta. Günes aydinlattigi için, deniz de onun coskun bir sevinç içindeki isiklarini yansittigi için mutluydular. Uzaktan anamla ( rahmetli ) kizima bakiyordum. Biraz önceki o acili yüzün nasil sevince ve sefkate dönüstügüne hayret ediyordum. Sürekli kucaklayip öpüyordu babaanne torununu. Benim için ne kadar dokunakli ve mutlu bir tabloydu. Seyrine doyum olmaz ilahi bir gösteriydi bu candan sarilis ve öpüsler. ''Simdi baban yasasaydi da görebilseydi su kizi. Ne kadar çok severdi. Ahh ! körolasica talih. Ona o biçagi saplayan eller, iki dünyada da rahat yüzü görmez insallah '' Tüm bunlari söylerken dislerinin çatirtisini duyuyordum. Geçip yerine oturdu. Eliyle isaret ederek beni yanina çagirdi rahmetli annem. '' Ferdi gel de devam edeyim. Baban çok yigit adamdi.'' Daha öncede dinlemistim bunlari. Artik dinlemek istemiyordum . Çünkü annemden kusku duyuyordum. Kaygilandim. Birkaç kez önemsiz de olsa kalp rahatsizligi geçirmisti. Ayrica bende çok bunaliyordum. Çünkü biliyordum ki , öykünün en acikli bölümü baslayacakti. Benim de yasadigim ve gözlerimin önünden gitmeyen babamin hazin ölüm hikayesini anlatacakti. Kanlar içinde ve vücudu dört bir yandan biçaklanmis babami görür gibi oldum birden. Yüregim sikildi, burkuldu. O ne olaganüstü bir manzaraydi. Ve ben o aciyi yeniden yasiyacaktim. Mecburdum buna. Annemi kirmak istemiyordum. Bagrima tas basip dinleyecektim. Çünkü nede olsa anlatilan babamdi ve anlatanda canim kadar sevdigim annemdi. ''Askere gitti baban. Izmir'deydi. Kiz kardeslerinden Nafia, o askere gider gitmez, Nerime ise daha sonra dünyaya geldi. O ne sikintili günlerdi. 2 bebek ve 2 de küçük çocukla yasam mücadelesi veriyordum. Sizleri yanima alip, kardeslerinizi de sirtima baglayip, pamuk tarlalarinda açlisiyordum. Elime geçen birkaç kurusu sizlere harciyordum. Çünkü ben açliga alismistim. Sizlerin yiyecegi mamasi önemliydi. Baban, yillik izine geldiginde o da tarlalarda çalisiyor, rençperlik yapiyordu. Bütün amaci, bes on kurus para kazanip bana giderken birakmakti. Sürekli sizleri doyasiyla sevememekten yakiniyordu. Çünkü sabahlari erken kalkip kendisini tarlalara götürücek traktörlere yetisiyordu. Siz uykudayken gider, gecenin geç saatlerinde yine siz uyurken dönerdi. Hayatin bütün yüküyle omuzlarimiza çökmüstü sanki. Bas döndürücü bir hizla yuvarlanip gidiyorduk bilinmedik yerlere. Hiç bir kimse de elimizden tutmuyor, dertlerimize bir çare getirmiyordu. Ama, sanki onlar bizden farkli miydilar ? Mahallede hep birdik ve ayni yazginin tutsagiydik. Baban'la dertlesirdik gecenin geç saatlerinde. Ben yataga uzanir, o da ayak ucuma oturup asker sigarasini yakar, elimi tutar, askerlik anilarini anlatirdi. Gün isiyana kadar hiç uyumazdi. Beni de uyutmazdi. '' Bizden geçti Serife, su cocuklari bari kurtarsak'' derdi devamli... Ama kimi nasil kurtaracagindan da hiç söz etmezdi. Çünkü onlari okutacak parasi yoktu. BU da onu kahrediyordu. Zaman zaman cebinden bir cüzdan çikartip fotograflarimizi gösterirdi. Bu da olmasa su askerlik çekilmez '' derdi. '' Hadi, hadi '' derdim. '' Askerlige kabahat bulma. Sana yaramis. Sismanlamissin baksana '' Yok be hanim. Bakma kilolu olduguma. Kayin agaci gibiyim. Içten içe çöküyorum .'' BU söz o kadar anlamiz gelmisti ki bana. Yüzüne bakip durdum öylece. Ne demek istemisti. Niye içten içe çöküyordu. Daha 30'unda bile degildi. Ama hiç üstelemedim. '' Hadi yatalim artik '' Eliyle '' bosver'' gibilerinden bir daire çizdi havada.

'' 4 gün sonra iznim bitiyor. Canim hiç uyumak istemiyor. Sen de uyuma ne olur. Seninle konusmayi o kadar çok özledim ki '''' olur '' deyip, kendisini dinlemeye koyuldum. Hiç durmaksizin anlatiyordu. Ama hep kederli öykülerdi anlattiklari. Dertlenir, hüzünlenir, birden susar, sonra yine baslardi konusmaya. Çogunlukla da isi gücü çocuklardi. Istemiyordu onlarin da kendisi gibi aci çekmesini, Yoksul düsmesini. Ama onlarinda eninde sonunda ayni hayatin içinde olacaklarindan emindi. Ve o zamanda Tanri'ya yalvarip mucize dilenirdi. Dört gecemiz de böyle gelip geçti.

Yine bir sabahin ezaninda çocuklar uyurken, varip yollara düstü. Köseyi dönene kadar da gözünü benden ayirmadi. Babam askerde duvarci ustasiymis. Izmir'de askeri insaatlarda çalisip dururmus. Kötü yazgisi''Beyköylü Cumali'yi askerde de rahat koymamis. Birgün basina bir kaza gelmis Bir hastanenin insaatinda görevli iken askeri aracin, arka kapisininaniden açilmasi ile yere düsmüs.Hemen, daha bir kaç saat öncesine kadar duvarlarinda mala salladigi, koridorlarinda çimento tasidigi hastaneye kaldirmislar. Bir kogus bulup yatirmislar. Yarasi pek agir degilmis. ama, acisi varmis omuzdan yana...Bir hemsireyle tanismis birgün hastanede. Genç güzel bir kizmis. Hastaneye bir Adanali'nin geldigini duyunca hemen ziyaretine kosmus. O da Adanali'ymis. Babami görür görmez bir çiglik koparmis; '' Aaaaa ben sizi taniyorum '' Beyköylü Cumali ''degil misiniz? '' Megerse kiz babamin ününü yillar önce duymus. Baslamislar babamla sohbet etmeye.Kiz ayrilmaz olmus kogustan. Kizin görevi aslinda baska bir servisteymis ama, gece-gündüz babama hizmet etmege baslamis. Ve böylece aradan bir kaç gün geçmis yada geçmemis kiz, yine sabahin ilk isiklariyla birlikte kogusa girmis usulca. Koca kogusta bir babam, birde öte kösede 2-3 hasta uyanikmis. Digerleri misil misil uyuyormus.Ayaklarinin ucuna basa basa gelip yatagin ucuna bir kus gibi konuvermis. Oldukça heycanli, telasli imis. Babam hemen birsey söylemek istedigini anlamis.Amam hiç sesini çikarmamis. Söyleyeceklerini beklemeye koyulmus.'' Senin ününü ben çok duydum. Adana'da erkek adam oldugunu haksizin yaninda yer aldigini söylerlerdi. Herhalde bana da yardim edersin degil mi ? Ve, sonradan babamin hayatina mal olacak istegini baslamis anlatmaya...

'' Yakinda terhis oluyorsun... Hastaneden çikmana da az bir zaman var. Bizim oralara döndügünda falanca bir köyde bir toprak agasi vardir. O benim akrabam olur. Çocuklarinin basi için ne olur ona söylede bana biraz yardim etsin. Sefaletimiz hep böyle ömür boyu sürecek mi ? Hiç bir çaresi yok mu ? bunun '' Beyköylü Cumali ? ''Aradan iki gün geçmis. Babam taburcu olmus. Hava degisimiydi, birikmis izinlerdi derken teskere alip Adana'ya dönmüs...'' Ama o ne dönüs '' diyor rahmetli anam Bütün mahelleli evimize toplanmisti. Gözün aydin Serife baci. Hosgeldin Cumali Gardas diyen, sarilip öpüyordu babani. Bir efsane kahramani gini karsilanmisti baban. '''' Hele sen yok muydun. Babani bir an olsun yalniz birakmiyordun. O kalabaligin arasinda Cumali'nin pantolonuna yapisip nereye gitse sen de ardindan sürükleniyordun.'' Ahh.. Anam ne çok da aci çekmis hayatta. Bütün bunlari anlattirken hala o günlerin anilariyla yüklüydü. Öylesine yogun yasiyordu o yillar öncesine ve gençlik dönemlerini. Gözlerim bir ara anamin komidinin üsttündeki resimlere takiliyor. Ne kadar da degismis.Tazeliginden ve coskulu bakislarindan hiç bir iz kalmamis. Vücudu çökmüs, kamburu çikmis, saçlari agarmis bir kadin artik o... Simdi, hayatin bir sirri gibi karsimda duruyor. Ben bunlari düsünürken, annem babamin askerden gelis günlerini özetlemeye devam ediyor. '' Geldiginin ilk haftasinda benden çig köfte istedi. Biraz da para birakip: Sen hazirligi yapadur, ben eti getiririm dedi. Sonra da çikip gitti. Eski arkadaslarini görecekmis. Ben sofrayi hazirladim. Yesillikleri masaya yerlestirdim. Cumali'yi beklemeye basladim. Hayli geç olmasina ragmen ortalikta yoktu. Sözde erken gelicekti de bana çig köftelik et getirecekti. Söylenmeye basladim. Ne gelen var ne giden. Beni aldi bir merak. Çünkü hiç böyle yapmaz söz verdi mi saatinde evinde olurdu... Sizlere bir kaç lokma yedirip yatirdim. Gece tüm sessizligiyle Adana'ya çökmüs, sokaklar bosalmisti. Kulagim kapidaydi. Bir tikirti duysam hemen kalkip bakiyordum. Megerse ben endise içinde babani beklerken o da ölümü kucaklamaya gidiyormus. Ahh, bilseydim birakir miydim onu. önüne geçer, ayaklarani kapanir, kapi esiginden disari komazdim. Sonradan ögrendim ki eski bir arkadasina rastlamis. Arap ahmet diye biri. Ben de tanirim. Çok severdi babani. Babani yemege davet etmis. O da kiramamis. gitmisler bir yere, yiyip içmisler. Sonrada yanlarina 2 arkadaslarini alip bir pavyona gitmisler. Iste o pavyon babanin sonu oldu oglum. Pavyonda o hemsire kizin bahsettigi aga ya rastgelmis. Sekiz on kisilik bir mahiyeti varmis adamin masasinda. Baban kalabalik masaya gitmenin ayip olacagoni düsünerek garsonla agaya haber salmis. '' Gelsin de hele kendisi ile bir konuyu görüsecegim. Rica ettigimi söylemeyi unutma '' Garsonun haberi üzerine aga memnuniyetle kalkip gelmis babannin yanina... Tanis çikmislar. Sarilip öpüsmüsler. Biraz muhabbetten sonra Cumali, konuyu kendisine açmis. Kulagina egilip akrabasinin ricasini fisildamis. Aga tesekkür etmis ilgilenecegini söylemis.

Sonra da izin isteyip Masadan ayrilmis. Yerine döndügünde arkadaslarina hiç birsey söylememis. ''Agam niye kalkip gittin o masaya. Ne oldu? Senden ne istediler ? '' diye soranlara da hiç yanit vermemis. '' Yok bir sey, benim özel meselem. Siz karismayin.'' Suskunluk içinde içmege devam etmis aga ve adamlari. Ama, aganin çakallarinin içine bir kurt düsmüs. Snmislar ki Cumali, agadan haraç istiyor. Kinlenmeye öfkelenmeye baslamislar için için. Neden sonra baban tuvalete gitmis. Bunu gören çakallar, birer ikiser Cumali'nin arkasindan gitmeye baslamislar. Ve etrafini sarmislar. Ilk anda sasirmis baban. Itisip kakisma olmus aralarinda. Uzun boylu, atlet yapiliydi Cumali. Çekirge gibi de çevik. Vurdugunu yere sermis. Biri silahini çekip yanlislikla arkadasini yaralamis.Silah sesi pavyonu birbirine katmis. Babanin arkadaslarindan sadece Arap Ahmet kalmis. Karsi taraftan da çogu kaçmis. Arap Ahmet, gidip babanin ellerine siki sikiya sarilmis. '' Yapma Cumali. Askerden yeni geldin. Daha çoluk çocuk doyamadi sana. Elinden bir kaza çikicak. Gel gidelim burdan.'' Arap Ahmet, Tam babani disariya çikaracagi zaman bunu firsat bilen çakallardan biri baslamis babana biçak sallamaga. Sol bögründen yaralanip yere kanlar içinde düsmüs... Sonra alip hastaneye kaldirmislar babani. Tasidiklari otomobilin içi kan gölü halindeymis. Nöbetçi doktor hemen kosup ilk müdaheleyi yapmis. safak sökmek üzereymis.Günes doguyormus. Adana'nin üstüne Gökyüzü masmavi piriltilar içinde yeni bir gün basliyormus. Ve babam hastanede durmaksizin kan keybediyormus. Adana'nin bir kösesinde bir insan ölümle pençelesirken diger bir kösesinde de baska bir dram oynaniyormus. Annem aglamakli gözlerle yollara düsmüs: Yaninda da ben. Konuya komsuya, önüne her çikana, babami sormaga baslamis. O sirasa karsidan kosmakta olan Deveci Mehmet'e rastlamis. '' Ben de size geliyordum baci. Cumali biraz rahatsizlandi da kendisini hastaneye yatirdik.

Merak etme bacim. Sizi götürmege geldim demis.'' kesik kesik sözcüklerle, kisik bir sesle. Anam daha da meraklanmis. Oldugu yerde sarsilmis. Hemen bir faytona atlayip gitmisiz hastanenin kapisina. Kadinsi önsezilerle olayin çok önemli oldugunu anlamis anam. Ama, dev gibi kocasina da fena seyler kondurmak istemiyormus. Beni asagida birakip onlar odaya çikmislar. Hayli kalabalikmis babamin yani. Duyan gelmis. Babami vuran adam da bir intikama kurban gitmemek için gidip polise siginmis. arkadaslariyla da haber salmis: '' Ben ettim, o etmesin. Sarhostum beni bagislasin'' diye Ama, babamin konusacak hali bile yokmus. Alti gün boyunca inleyip durmus. Karisini , beni ve 3 çocugunu sayiklayip durmus geceler boyu. Son gecesi hep dualar etmis Tanri'ya. Bir yudum su istemis anamdan. Kendine gelir gibi olmus. Anamin eline sarilip: '' Aman çocuklara birsey hissettirme. Onlar daha çok küçük. O minik dünyalarina kan ve göz yasi sokmayalim.'' demis. Anam biden sevinmis babamin iyiye giden bu durumuna.Basini iki elinin arasina alip, bir kaç lokma biseler yedirmek için. Kisa bir süre gözlerini tavana dikip, ellerini anama dolamis. '' Beni terketme Serife '' gibilerinden. 1 saatlik bir sessizlikten sonra ruhunu teslim etmis. O gözler bir daha açilmamacasina kapanmis.

Babamin ölümü ile hem yetim kalmistim, hem de yoksul. Sefil bir yasam bekliyordu artik bizi. Br süre sonra annem evlendi ama, üvey babam da issiz ve zavalliydi. Hep birlikte Çukurova'ya tarlalara pamuk toplamaya gittik... '' Babamin ölümüyle birlikte çileli günlerimiz de basliyordu. Genç yasta ve 4 çocukla dul kalmisti anam. Önceleri biiz evlatlik verecek birilerini aradi.Ama kimse sahip çikmadi bize. Akarabalarimiz, hisimlarimiz vardi. Fakat onlarin durumuda iyi degildi. Aradan kisa bir süre sonra bir çiftlige gittigimizi animsiyorum. Orada annem pamuk tarlalarinda çalisiyor irgatlik yaparaka bize ekmek parasi kazaniyordu. Ama sadece ekmek parasi. Çünkü agalar çok az para veriyorlardi. Çukurovanin bir poyrazi vardir. Estimi yakar insani. 3 gün kaldiniz mi o pamuk tarlalarinda simsiyah bise olur çikarsiniz. Hele bir de günesliyse hava, çalismak insan için izdirap olur . Iste, bu kosullar altinda sabahin erken saatlerinden baslayip, gün batimina kadar çalisiyordu annem çiftlikte. Biz de orada burada oynayip duruyorduk. Ortalikta görünmemiz yasaklanmisti bize. Çünkü, çiftlik sahibi adam ayak altinda dolasan çocuklardan hoslanmazdi. Zavalli anam bir yandan toprakla bogusurken öte yandan da bizimle ilgilenmeye çalisirdi. Çok onurlu bir kadindi. Kesinlikle bizlere bir laf gelmesini ve incinmemizi istemez, yan gözle bakilmasini dahi hos görmezdi. Hemen dikiliverirdi her kimse, onun karsisina.Bunu bildigimiz için, babamin arkadaslari tarafindan yönetilen çiftlikte , Sermet ile birlikte yaramazlik yapmamaya çaba gösterirdik. çiftlikte , Sermet ile birlikte yaramazlik yapmamaya çaba gösterirdik.

'' Sehmuz, hep böyle mi yasayacagiz. Çalismak ayip degil ki '' dedikçe, babaligima bir sikinti basar, yüzü terden sirilsiklam olur ve anamin yüzüne öfkeli öfkeli bakardi.'' Yeter hanim yeter. Kimin kapisina gidip el açayim. Hepsi kovar beni. Param mi var ki, dükkan açayim. Bu yastan sonra ele güne rezil etme beni ne olur. ''Bu tartismalardan sonra anam beni yanina alir, sanki bir kötülükten koruyacakmissina siki sikiya sarardi. Basini, basima yaslar, öylece sallardi beni.'' Baban sana o kadar çok güveniyordu ki seni okutmak için ceketimi satar yine onu okula yollarim diyordu. Senin okuyup pasa olmani isterdi Ferdi'cigim, içimde öyle bir his var ki sanki, sen bir baska insan olup çikacaksin içimizden. Allahim ne olur beni yalanci çikarma yaniltma. Su oglani bari mutluluk ver. O rahat yüzü görsün'' Söylediklerinden hiç bise anlamazdim anamin. Susar onu dinler, bazen de sikilirdim. Mutlulugun ne oldugundan bile uzaktim. Nasil bir rahat yüzü görecektim. O rahat yüzü dedigimiz bir insan miydi, canli miydi, yiyecek, içecek bir sey miydi? Sözler ve düsler artik karnimi doyurmuyordu ki. Bildigim tek sey, yagmurun yagdigi, günesin sabah dogup aksam üzeri kayboldugu, kimi insanlarin zengin, kimilerinin de yoksul olduguydu. Ve ben de yoksuldum, issizdim, cahildim, neyin ne oldugunu algilamaktan dahi uzaktim. Neden sonra babaligim bir is buldu. Kentin disinda kaçak olarak dana keser, mahalle mahalle, sokak sokak dolasarak et satardi. Bu ise annem ve Sermet de yardim ederdi. Ben uyandigimda evde kimsecikler olmazdi. Tabii iki ki kardesimin disinda. Daha sonralari Sermet, isi simit satmaya dönüstürdü. Babaligimdan günde 5 lira sermaye alir dogruca simir firinina giderek, sepetini simitlerle doldururdu. Aksamlari da döndügünde bana günlük olaylari anlatirdi. '' Günün birinde hayat gülümseye basladi bize. Artik yagmur pencerenin kirik camindan içeriye süzülmüyordu. Gece yarisi karnimiz aciktiginda birbirimizin yüzüne bakip, yazgimiza boyun egmiyorduk.''

Simitleri okullarin önünde sattigini söyler, talebelerin bazen kendisi ile eglendiginden bahseder ve o günün kazancini avuçlarinin içinde, sanki büyük bir servetmis gibi herkesten gizleyip dururdu. Eger o günü kazançli gitmisse ve canini sikacak bir olay olmamissa, çikarip bana bes on kurus para verirdi. O bes on kurus bugüne kadar kazandigim milyonlardan çok daha degerliydi. Agabeyimin canini disine takarak kazandigi ekmegini alin teriyle islattigi günlere aitti çünkü. Parayi aldigim gibi dogruca bakkala kosar, seker alirdim. Seker agzimda erirken de sevincimden, evde kim varsa onlara kosar sarilirdim. O küçük sekerlerin lezzetini sabaha kadar damagimda tasirdim. Agiz tadiyla güzel bir uyku çekerdim.

Yillar geçiyordu. On yasina basmistim. Benim de çalismam gerekiyordu. Eve katkida bulunma zamanim gelmisti. Kahvelerde, çarsilarda, otobüs terminallerinde çakmak taslari satmaga basladim. Bunu bir meslek olmadigini biliyordum ama , hiç olmassa kendi harçligimi çikmarmak için de zorunluydum. Sonra babaligimin buldugu bir ise girdim. Bir sekerci dükkaninda çiraklik yapiyordum. Haftada bes lira veriyordu patronum. On yasindaydim ama, ne okumam vardi, ne yazmam. Birgün, bizim dükkana seker çuvallarini tasimta olan bir hamal, bana dönerek '' su taksiyi görüyor musun ? Plakasinda Adana yaziyor'' dedi. Iste ilk alfabem de sadece bu Adana sözcügünden olustu. Ve o hamal daha sonralari her ikimizin de bos kaldigi zamanlarda bana okuma yazma ögretmeye basladi. Eline kagidi kalemi aliyor, hangi harfin ne sekilde yazildigini, defalarca tekrar ederek ezberletmeye çalisiyordu. Kisa bir süre sonra da okuma- yazmayi söker olmustum. Ailemin ilk ve tek okur- yazar çocugu bendim o anda. Annem sevinç içindeydi. Agabeyim onur duyuyordu benimle. Eskiden oldugu gibi bana seker, karamela yerine kalem, kagit armagan ediyorlardi. Benim bu okuma- yazma olayim ailede düzeni de getirmisti. Evimize gazete giriyor, sabahlari basta annem olmak üzere hemen çevremi sariyorlardi. Günün haberlerini benden ögreniyolardi. annem gazetede ilginç resimler görünce, kolumdan dürterek '' Hele sunu da okusana oglum. Ne diyor. Bir ögrenelim. '' diyordu. Ben de zor zor okumaya çalisiyordum. Tabii bazi bilmedigim sözcükler geçiyordu. Onlari da bir zeka kivrakligiyla, çocuksu bir uyaniklikla geçistirmeye çalisiyordum. Sonra da içimden gülüyordum. '' Aldattim '' diye. Evimizde o eski yoksul günler pek kalmamisti. Babaligim çalisiyor, agabeyimin eli ekmek tutmus ve ben de kendi masraflarimi çikarir olmustum. Hayat gülümseye baslamisti. Artik yagmur pencerenin kirik camindan içeriye süzülmüyordu. Gece yarisi karnimiz aciktiginda birbirimizin yüzüne bakip, yazgimiza boyun egmiyorduk. Ve artik gözlerimiz isiltili vitrinlere takilip kalmiyordu.

NOT : ALINTIDIR!!
 
  Bugün 19 ziyaretçi (35 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol